
Biz aşkı kutsallaştırırken aslında küçülttük.
Onu filmlerin sahnelerine, şarkıların nakaratlarına ve insanların birbirine yüklediği ihtiyaçlara hapsettik.
Aşkı hep yücelttik ama değerleri unuttuk. Ve sonunda elimizde kalan şey, tüketen ama büyütmeyen bir duygu oldu.
Bastırılmış Duyguların Maskesi
Psikoloji bize şunu söylüyor: Bastırılan her duygu başka bir yerde patlak verir.
Cinsellik bastırıldığında, adına aşk dediğimiz tutku kılığına bürünür.
Merak doyurulmadığında, sensiz yaşayamam takıntısına dönüşür.
İlgi ihtiyacı bastırıldığında, aşk beni tamamlar yalanının ardına saklanır.
Belki de çoğumuz hiç gerçekten âşık olmadık.
Belki sadece bastırılmış ihtiyaçlarımızı karşımızdakine yansıttık.
Bastırılamayan Duygular ve Gerçeklik
Bazı duygular bastırılamaz: Uyku, açlık, nefes almak.
Onları engellemeye kalktığında beden isyan eder.
Gerçek aşk da öyle olmalıydı: Bastırılamaz, doğanın kendisinden akan bir akış.
Ama biz aşkı doğadan öğrenmek yerine filmlerden, dizilerden, yapay romantizmden öğrendik.
Aşkı Yanlış Anladık
Aşk sadece bir insana duyulmaz.
Bir ağaca, bir fikre, bir ideale, bir topluma, hatta tüm evrene duyulabilir.
Çünkü görmeyi bilen için aşk, varoluşun en saf titreşimidir.
Ama biz onu daralttık.
Bir yüzün, bir bedenin, bir arzunun içine hapsettik.
Bu yüzden tükendik.
Aşka Sığmayan Değerler
Güven olmadan aşk korkudur.
Sadakat olmadan aşk ihanettir.
Bilgi olmadan aşk körlüktür.
Ahlak olmadan aşk yozlaşmadır.
Kültür olmadan aşk sığlıktır.
Kendini gerçekleştirme olmadan aşk bağımlılıktır.
Biz aşkı yücelttik ama bu değerleri küçülttük.
Ve sonunda aşk diye elimizde kalan şey, sadece bir yanılsama oldu.
Peki Sonuç
Yanlış anlaşıldığında aşk bir zincire dönüşür.
Doğru anlaşıldığında ise evrene açılan bir kapıya.
Şimdi kendine sor:
Gerçekten hiç aşkı yaşadın mı, yoksa sadece bastırılmış ihtiyaçlarının peşinden mi gittin?