
Bu yazıya başlamadan önce söylemek isterim:
Burada sadece savaşlardan bahsetmeyeceğim. Asıl mesele, insanlığın geleceğini kimin ellerine bıraktığımız.
Çünkü gerçek savaş, tankların ve bombaların ötesinde, zihnimizin içinde veriliyor.
Güç mü, Toprak mı, Yoksa Daha Derin Bir Plan mı?
Bize yıllardır aynı masal anlatıldı: Savaşların sebebi toprak, enerji kaynakları, madenler…
İnsanlar öldürülüyor çünkü kaynaklar sınırlı.
Ama dürüst olalım:
Kaynakların büyük kısmı birkaç elde toplanmışken, sıradan insanların ölümü gerçekten bu kadar basit bir paylaşım savaşı mıdır?
Savaş, çoğu zaman bir güç gösterisi gibi görünür. Liderler birbirine meydan okur, bayraklar dalgalanır, askerler yürütülür.
Ama perdenin arkasında çok daha karanlık bir amaç vardır:
Toplumları kırmak, nüfusu azaltmak, insanları daha yönetilebilir hale getirmek.
Geleceği Önceden Söyleyen Filmler
Hiç fark ettiniz mi? İnsanlık ne zaman büyük bir krizle karşılaşsa, bunun senaryosu yıllar önce beyaz perdede gösterilmiştir.
Virüs salgınları, yapay zeka isyanları, distopik şehirler, nüfus kontrolü…
Önce film, sonra gerçek.
Tesadüf mü? Yoksa bir tür alıştırma mı?
İnsanlar izlerken kurgu sanıyor, oysa bu sahneler geleceğe dair zihinlerimize atılan küçük tohumlar olabilir.
Zeki İnsan Söylemi Bir Aldatmaca mı?
Bugünlerde sıkça duyuyoruz:
“Daha zeki bir insan yaratmalıyız.”
Ama soruyorum:
Gerçekten zekâ mı istiyorlar, yoksa daha kolay yönetilen bir insan türü mü?
Çünkü zeki insan sorgular. Zeki insan itaat etmez, düşünür, hesap sorar.
Onların istediği şey bu değil. Onların istediği şey:
İtaatkâr, algoritmaların yönlendirdiği, tüketim alışkanlıklarıyla köleleştirilmiş bir insan modeli.
Hakimiyetin Son Hamlesi
Bütün savaşların, krizlerin ve tesadüfi görünen olayların belki de asıl amacı budur:
Yeni bir insan modeli yaratmak.
Ama bu model, daha çok düşünen değil, daha çok tüketen… Daha çok sorgulayan değil, daha çok boyun eğen…
Ve tam burada şu soruyu sormamız gerekiyor:
Bizi gerçekten yapay zekâ mı ele geçiriyor, yoksa yapayca dizayn edilen insan zekâsı mı?