
Tarihin en eski haritalarına baktığınızda, sadece kıtaları, okyanusları ya da dağları görmezsiniz.
Aynı zamanda uyarıları da görürsünüz.
Piri Reis’in haritasında yer alan kırmızı şeytan figürü gibi…
Bugün birçoğumuz bunu “sanat” yada “efsane” sanıyoruz.
Oysa o dönmelerde haritacılar, bilinmeyen bölgeleri veya girilmemesi gereken tehlikeli geçitleri sembollerle işaretlerdi.
Kırmızı şeytan, belki de o coğrafyada yaşayan bir efsaneyi, belki de hiçbir insanın görmemesi gereken bir varlığı temsil ediyordu.
Aradan yüzyıllar geçti. Haritalar artık dijital ekranlara taşındı.
Fakat tuhaf olan şu: Eskiden sembollerle saklanan yerler, bugün bulanık piksellerin arkasına gizleniyor.
Google Earth’te yakınlaştığınızda aniden bozulan görüntüler, garip desenlerle kaplanan bölgeler, haritalardan tamamen silinen adalar…
Bunlar neden saklanıyor?
Askeri üsler, hükümet sırları, deney bölgeleri… Bunlar resmi açıklamalar.
Ama peki ya gayri resmi olanlar?
Sansürlü Noktalar Gerçekten Var Mı?
Evet var. İşte birkaçı:
Kraliyet Hava Üssü, İngiltere: Uydu görüntülerinde üzeri düzensiz gri lekelerle kapatılmış.
Resmi olarak “gizlilik gereği” diyorlar.
Sandy Adası, Pasifik Okyanusu: Haritalardan tamamen silinmiş. Resmi kayıtlar “hiç var olmadı” diyor.
Peki o zaman yıllarca gemi kaptanları orayı neden not etti?
Antarktika’daki Gizli Açık Alanlar: Buzulların ortasında garip geometrik şekiller…Yakınlaştığınızda görüntü birden bulanıklaşıyor.
Area 51, Nevada: Dünya üzerindeki en çok bilinen ama hala resmi olarak “yok” denilen yer.
Eski Haritalar, “Gitme” Derdi. Yeni Haritalar, “Bakma” Diyor.
Ve bu da beni rahatsız ediyor.
Çünkü bakmamı istemedikleri her şey, bana orada görmem gereken çok önemli bir şey olduğu hissini veriyor.
Peki ya biz, haritalara bakarak dünyayı bildiğimizi sanan ama aslında bize gösterilen bir sahnenin içinde yaşayan izleyicilersek?
Görmemize izin verilmeyen yerler, geleceğin kırılma noktaları mı?
Yoksa çoktan kaybettiğimiz bir bilginin son kırıntıları mı?
Ve en tehlikeli soru şu:
Gerçek harita hala bir yerlerde duruyor olabilir mi?
Ve onu bulursak kimin hedefi oluruz?
Yazardan
Haritalar, sadece toprakları değil; zihinlerimizi de çizer.
Bize nereden geçebileceğimizi değil, nerden geçemeyeceğimizi öğretir.
Saklanan her nokta, aslında bizim özgürlüğümüzden çalınmış bir parçadır.
Ve ben şunu soruyorum:
Eğer gerçeğin tamamını göremiyorsak, hangi harita bize dünyayı anlatabilir?
Belki de asıl tehlike, gizlenen yerlerde değil, görme hakkımızın elimizden alınmasındadır.