İMAJ TAKINTISI

 

Kusursuz görün, yeter ki boş olma.

Modern çağın en parlak tuzağı: İmaj.
Artık insanlar kim olduklarından çok, nasıl göründükleriyle ilgileniyor.
Kıyafetler, filtreler, markalar, özgüvenli duruşlar…
Hepsi birer vitrin.
Ama vitrinde parlayan her şeyin ardında, çoğu zaman ruhsal bir boşluk gizli.

American Psycho filmindeki Patrick Bateman karakteri bu takıntının canlı bir sembolüdür.
Pahalı bir takım elbise, mükemmel kas oranı, lüks restoranlar, markalı kartvizitler…
Hepsi “ben varım” diyebilmek için.
Oysa Bateman aslında yoktur.
Kimliği; toplumun beğenisine göre şekillendirilmiş, boş bir kabuktur.
İmajı mükemmel, ruhu ise çökmüştür.
Ve o mükemmel görüntü kırıldığında, içinden sadece şiddet çıkar çünkü içi tamamen boşaltılmış bir benlik, kendini ancak yıkımda hissedebilir.

Bugün sosyal medyada da aynı sahneyi yaşıyoruz.
Filtrelerle yaratılmış yüzler, statüyle ölçülen değer, takipçi sayısıyla ölçülen özgüven…
Kendimizi tanıtmaktan çok, sattığımız bir versiyona dönüşüyoruz.
Kendi zihnimizin PR ajansı gibiyiz.

Ve ironik olan şu: Ne kadar çok gösterirsek, o kadar az var oluyoruz.

Felsefede bu, varlık ile görünüş arasındaki çatışmadır.
Heidegger’in deyimiyle, insan artık özünü değil, imajını üretir hale geldi.
Gerçek bir yüzün yerini, fotojenik bir maske aldı.
Ve o maskeyi çıkaracak cesareti bulamayanlar, kendi ruhlarının içinde boğuluyor.

Eğer sürekli onay almak istiyorsan, o onay bitince kim olacağını düşün.
Çünkü imajın çöktüğü gün, geriye sadece sen kalacaksın.
Ve o gün, gerçekten kim olduğunu ilk kez fark edeceksin.

📖 Yazar Notu:
Zihin, görünüşle değil, özle parlar.
Kendini kanıtlamaya değil, kendini keşfetmeye çalış.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir