
İnsan çoğu zaman sıkıntıyı dışarıda arar.
“O beni kırdı, bu şartlar beni zorladı, hayat bana haksızlık yaptı…” der.
Oysa gerçek şudur: Sıkıntı çoğu zaman olanı kabul etmediğimiz için ortaya çıkar.
Bir şey bizim istediğimiz gibi olmadığında, aklımız hemen direnir.
“Neden böyle oldu?” sorusuyla zihnimizi tüketiriz.
Ama aslında değiştiremeyeceğimiz bir gerçeği kabul etmeyi öğrenebilsek, üzüntü dediğimiz yük de üzerimizden kalkar.
Dağdaki Çoban Hikâyesi
Bir kral, ülkesinde en huzurlu insanı arar.
Askerleri sonunda bir dağ çobanına rastlar: Ne derdi vardır, ne de şikâyeti. Yaşamını dinginlik içinde sürdürmektedir.
Onu kralın huzuruna çağırırlar.
Ama çoban, o anda ilk defa dert edinir:
“Şimdi kralın karşısına çıkacağım, ne giyeceğim?”
Kendi gibi gitseydi, yine huzurun timsali olacaktı.
Ama başkasının gözüne göre hareket etmeye başladığı anda, zihni yüklenmeye başladı.
Onu dertsiz kılan şey kabullenişti; onu dertlendiren ise başkasının beklentisiydi.
Kabullenmek Ne Demektir?
Kabulleniş, pes etmek değildir.
Kabulleniş, “Olanı olduğu gibi görmek, direnmeyi bırakmak ve gerçekliğe uyumlanmak” demektir.
Çünkü gerçekliğe direnmek, rüzgâra karşı yürümek gibidir:
Ne kadar zorlarsan, o kadar yorulursun.
Aslında huzur, bir beceri değil bir farkındalıktır:
Kabullendiğin yerde huzur başlar.