Bazen bir cümle, bir insanın tüm geleceğini değiştirebilir.
Bir öğretmenin “Sen zekisin.” demesi…
Bir annenin “Ben sana inanıyorum.” demesi… Ya da insanın kendine fısıldadığı bir söz:
“Ben bunu yapabilirim.”
İşte bu küçük inanç kıvılcımlarının, görünmez ama gerçek bir gücü vardır.
Psikolojide buna Pygmalion etkisi, yani kendini gerçekleştiren kehanet denir.
Bir Mitin Ardındaki Gerçek
Pygmalion, Antik Yunan mitolojisinde bir heykeltıraştı.
Kendi yaptığı heykeli o kadar çok sevdi, ona o kadar çok inandı ki, Tanrılar bu inancı görüp heykeli canlandırdı.
Pygmalion’un heykeli, onun inancıyla hayat buldu.
Bilim bu hikâyeyi alıp bir zihinsel gerçeğe dönüştürdü:
İnsan, kendisine ya da başkalarının ona inandığı şeye dönüşür.
Yani birine yeterince sen yaparsın dersen, o kişi yapma ihtimalini gerçekten artırır.
Bilimin Gözünden İnancın Gücü
1960’larda psikologlar Rosenthal ve Jacobson bir deney yaptı.
Bir grup öğretmene, öğrencilerinden bazıları için “bu çocuklar çok zeki, büyük potansiyel taşıyor” dediler.
Gerçekte çocuklar rastgele seçilmişti hiçbir farkları yoktu.
Ama yıl sonunda “özel” denilen öğrenciler gerçekten daha başarılı çıktı.
Neden?
Çünkü öğretmenler onlara daha çok inandılar, daha sabırlı oldular, daha çok ilgi gösterdiler.
Ve o çocuklar bu inancı hissetti.
Sonuç: beklenti, gerçeğe dönüştü.
Felsefi Yansıması: Gerçek mi, İnanç mı Önce Gelir?
Bu etki aslında kadim bir soruyu yeniden gündeme getirir:
“Gerçek mi inancı şekillendirir, yoksa inanç mı gerçeği?”
Platon der ki, “zihin maddeyi biçimlendirir.”
Yani önce düşünce vardır, sonra madde gelir. Pygmalion etkisi de bunu modern dilde söyler:
“Zihin, kendine inandığında, evren cevap verir.”
O yüzden kendini gerçekleştiren kehanet sadece psikolojik değil, aynı zamanda ontolojik (varoluşsal) bir gerçektir.
İnanılan şey, davranışları değiştirir; davranışlar sonucu doğurur;
ve sonunda kehanet, kendi kendini doğrular.
Kendine İnancın Frekansı
Birine inanmak değerlidir, ama kendine inanmak dönüştürücüdür.
Çünkü dışarıdan gelen inanç geçici bir destek olabilir, ama içerden gelen inanç, yaşam biçimi hâline gelir.
Kendine “Ben bunu başarırım.” dediğinde,
zihin o başarıya uygun yollar üretmeye başlar.
Kendine “ben yapamam.” dediğinde,
zihin engeller üretir, fırsatları görmezden gelir.
İnanç, beynin kimyasını, davranışın yönünü, hatta çevrenden aldığın enerjiyi değiştirir.
Ve bu yüzden Pygmalion etkisi, bir psikoloji terimi olmaktan öte,
zihnin evrenle kurduğu yaratıcı diyalogdur.
Her insan bir heykeltıraştır; her düşünce bir çekiç darbesi.
Ne düşünüyorsan, ona dönüşüyorsun. Ve neye inanıyorsan, onu şekillendiriyorsun.
Belki de bütün mesele şu cümlede saklı:
“İnanç, zihnin görünmeyen elidir.”
Bu yüzden, hem başkalarına inan hem de kendine. Çünkü her inanç, birinin gerçeğini canlandırır.