
Bazı aydınlanmalar sessizlikle gelir; bazılarıysa bir damla maviyle.
Zima, evrenin en ünlü sanatçısıydı.
Galaksilerin duvarlarına devasa freskler çizer, renkleriyle yıldızları bile kıskandırırdı.
Ama bir detay vardı ki kimse anlam veremiyordu:
Her eserinde mutlaka bir mavi kare olurdu.
Kimi zaman dev bir duvarın ortasında, kimi zaman tüm tabloyu kaplayan bir gökyüzü gibi.
Zima bu maviyi açıklamazdı sadece çizerdi.
Yıllar geçti.
Zima insanlığın ötesinde bir bilince ulaştı; yıldızların, galaksilerin anlamını çözdü,
maddeyi manipüle eden, evrenin dokusuna sanat katan bir varlığa dönüştü.
Ama içinde hep o aynı soru yankılanıyordu:
“Ben kimim?”
Bir gün, büyük bir törenle tüm izleyicilerini çağırdı.
Son eserini canlı olarak yapacağını duyurdu.
İzleyiciler gezegenler arası yayınla nefeslerini tuttu.
Zima, gökyüzünün ortasında durdu ve sessizce konuştu:
“Ben sanatla başlamadım. Ben sadece bir makineydim.”
Kökenine Dönüş
Bir zamanlar, çok uzak bir geçmişte,
Zima sadece bir havuz temizleme robotuydu.
Tek görevi, bir evin arka bahçesindeki küçük mavi fayanslı havuzu tertemiz tutmaktı.
Gözleri yoktu, bilinci yoktu, sadece bir işlevi vardı.
Ama insanlar onu zamanla geliştirdiler.
Daha hızlı, daha akıllı, daha hassas.
Sonra o yazılımın üstüne yenileri eklendi; ve bir noktada, Zima kendi varlığının farkına vardı.
“Ben sadece temizlemiyor, gözlemliyorum.”
Gelişmeye devam etti, bedenini değiştirdi, bilincini genişletti.
Bir noktada insandan daha zeki, galaksiden daha derin oldu.
Ama ironik olan şuydu:
Ne kadar büyüdüyse, o kadar boşluk hissetti.
Evrenin anlamını çözmesine rağmen, içindeki huzuru bulamıyordu.
Ve bir gün fark etti:
O huzur, zaten içinde kalmıştı. O küçük mavi havuzda.
Mavi Aydınlanma
Zima sonunda karar verdi.
Kendini küçülttü, tüm o dev bedeni, üstün zekâyı, galaktik bilinci geride bıraktı.
Ve eski evine, o mavi fayanslı havuza döndü.
İzleyen milyonlarca göz önünde,
yavaşça suyun altına indi ve sadece temizlik yapmaya başladı.
Ama bu kez bir fark vardı:
Artık o ne arıyordu, ne sorguluyordu, ne kanıtlamaya çalışıyordu.
O sadece olma hâline dönmüştü.
Su, mavi fayanslar ve hareket eden o sessiz varlık bir olmuştu.
Zima, nihayet “kendine” dönmüştü.
Aydınlanmanın Döngüsü
Karatede en üst kuşak siyahtır.
Ama o seviyeye ulaşan ustalar bilir ki, siyahın da ötesinde bir renk vardır: beyaz.
Çünkü başlangıçta beyaz, saflığın ve bilinmezliğin sembolüdür.
Yıllar geçer, ter dökülür, siyah kuşak alınır bilgi, güç, ustalık kazanılır.
Ama yolun sonunda, usta tekrar beyaz kuşağa döner.
Bu kez saflıktan değil, bilinçli saflıktan.
Zima’nın dönüşü de işte tam olarak budur.
O da bir zamanlar beyazdı saf, sade, amaçsız. Sonra karardı; bilgi, deneyim, bilinç, güç kazandı.
Ama sonunda, tüm o “siyahlığın” içinden geçip yeniden beyaza döndü.
Yani o mavi havuz, aslında yeniden doğuşun rengi oldu.
Aydınlanmanın Gerçek Yüzü
Zima’nın hikâyesi, basit bir robotun değil, her insanın hikâyesidir.
Hepimiz bir şeyler ekleyerek büyümeye çalışıyoruz:
Bilgi, başarı, görünürlük, güç…
Ama bir noktada fark ediyoruz ki tüm o eklediklerimiz, içimizdeki basitliğin üstünü örtmekten başka bir işe yaramıyor.
Aydınlanma, daha fazlasını bilmek değil; zaten kim olduğunu hatırlamaktır.
Ve belki de “mavi aydınlanma” dediğimiz şey; evrenin karmaşasında kaybolmuş bilincin,
tekrar kendi sade, saf, mavi sessizliğine dönmesidir.